G.G " MEVLADAN ÇARE KULUNA GÖRE "

GÜVEN GÜRBÜZ'ÜN KALEMİNDEN

" MEVLADAN ÇARE KULUNA GÖRE "

" Hayatımız boyunca karşılaştığımız bir çok çaresizliklerde mevlaya sığınır, çare sende ey mevla deriz. Mevla ne eylerse güzel eyler de deriz. Mevla kuluna vesilelerle verirken çareleri, çare olanda kendini kaf dağında görmemeli. Kendinin de bir vesile olduğunu bilmeli. Belki vesile olmakla kendinin de başka vesilelere kavuşacağını düşünmeli.

Düşüncenin beli ince olur erik dalı gibi fazla asılınca kırılır. Çare olayım derken çaresizliğe de davetiye çıkarabilir bazen. En iyisi mi iyi düşünmek için zamanın, konuşmak içinde mekanın öneminin çok büyük olduğunu bilmeli. Sesli düşüneyim derken bazen dalda ki meyvede düşebilir kafamıza, havada uçan kuşta yapacağını yapabilir. Düşüncenin önemi çareyi bulmakla başlasa da, düşünceyi yoğuracak olgun beyin, içine katılacak dolgun unun, sevgi pınarından suyun, kalp ateşinden odunun, merhametten sacın, dostların nefesinden yelin. Önüne çıkacak keteyi de şekillendirsek gerek. Bizler gerekleri bilsekte, yürekleri pek hesaba katmayız çoğu zaman. Oysaki çare düşünmekle bulunurken, yürekten gelen sese de kulak vermek gerek. Üçüncü göz dedikleri de bu olsa gerek.

Hayat yolculuğunda çoğu zaman, bulamayız alet edavattan. Hepsi ortaya çıkar sonradan. Hesaba katıldığında zarar ziyan, nerden baksan kabahat yolculuğun aksamasından. Bu günden yarınlara senet veremeyiz hayattan. Çıkacağımız bile şüpheliyken yarınlara. Düşünerek atmak varken adımları, düşünmeden atlarız derenin sularına. Ya yağarsa yağmur, akarsa sel. Alimallah halin yaman. En çok sevdiklerimiz pempe gül dağıtanlarımız. En iyilerimiz çok güzel başını sallayıp evet diyenlerimiz. En merhametlimiz karşılıksız verenimiz. En beğendiğimiz hesap kitap nedir diyenimiz. Sana da mı güvenmeyeceğiz deyip al yanaktan öpenlerimiz. Filim bazen istediğimiz gibi bitmez sinema sahnesinde. Senaryoyu yazanlar, hangi dala konanlar bilemeyiz. En iyisi ince düşüncelimiz. Bir bilene sormamız. ne kadarda bilirsen bil, yine bir bileni bul. Akıl akıldan üstün olsa da, akılsızın söylediğide doğru çıkar tesadüfen. Tesadüflere de açık olmak gerek. Bazen tesadüfler yerin dibine de gömer. Yanlış yapanın yanlışı bağdattan döner derseler de kanmamakta lazım, gelirken yolundan da sapar.

Düşünmek ve düşündürmek. Düşünerek çare olmak. Çareyi önce kendimizde aramak. Kendi yaramıza da merhem olmayı bilmek.
Kendi söküğünü tikemeyen terzi çok olsada, elbisenin kumaşı kalitelisiyse düşünmeye doğru karar vermeye itecektir. Ne de olsa karşılığında güzellikler doğacak.

Umudumuz güzellikten yana. Her ne tarafından bakarsak bakalım, güzel gördükçe güzelleştiğini fark edeceğiz. Güzel olmayan yönlerini de iyi düşünerek, iyi hale getireceğiz er veya geç.

Hoca Nasrettin de nur içinde yatsın yattığı yerde. Rahmetle anarken fıkraları ile de yazılarımızı süslemeyi ihmal etmemeliyiz. Ne de olsa her fıkrası, içi dolu fıstık helvası misali. Tadına doyulmuyor, düşünmeden edilmiyor..

 

" Taşları Bağlamışlar, Köpekleri İnsanın Üzerine Salıyorlar"

Hoca soğuk bir kış günü, eşeğine binerek başka bir köye doğru yola çıkar.

Hoca, köye doğru yaklaştığında köpekler havlayarak üzerine doğru gelince o da savunmaya geçer ve yerde bulduğu taşlara sarılır, fakat taşlardan hiçbirisini yerinden kaldıramaz. Çünkü bütün taşlar buz tutmuştur.

Hoca bir dener, iki dener, fakat kurtuluşun olmadığını anlayınca elini açar ve;

“Allah’ım, burası nasıl bir memleket, şaşırdım. Görmüyor musun, taşlarını bağlamışlar köpeklerini insanın üzerine salıyorlar.” der.

Yar dedik yaren olduk, hep bir sofrada güldük eğlendik. Soframız kelam ile dostlar selam ile yürüsün. Ne kul vefasız, ne dost hayırsız olsun. Memleket için yazdıkça yüzümüz hep güleç olsun.

Sevgi dolu güleç insanlarımıza selam olsun.

Güven Gürbüz

19 Temmuz 2022

Şebinkarahisar / Ankara "